8 Mayıs 2016 Pazar

Üftade Tekkesi - Üftade Dergahı (Bursa)


ÜFTADE TEKKESİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN


Gelin diyelim şevk ile lailahe illallah
Aşkla sıdk-ü zevk ile lailahe illallah
Bursa’nın en büyük dergâhı olduğu için dervişler arasında Asitane olarak da anılmış olan Üftade dergahı aynı zamanda Aziz Mahmud Hüdai Hz. gibi ‘Kibâr’ı da yetiştiren bir mekan olması hasebiyle çok önemlidir. Hatırlanacağı üzere tarikatların en büyük okullarına asitane, bir küçüğüne dergâh, onun da küçüğüne zaviye ve tekke denmekte idi. Üftade hazretlerinin “Ervahı aliye bu dağın eteklerinde toplanıyor” sözünden de anlaşılacağı üzere, hazretin çok sevdiği Uludağ’ın eteklerinde bizzat onun işaretiyle kurulmuş bir dergahtır.
Üftade dergâhı hakkında yazı kaleme almış Safiyyüddin Erhan ve Hasan Turyan beylerin yazdıklarından da istifadeyle dergâha şimdi biraz daha yakından bakalım. Bursa’nın ehl-i kalb eşrafından Safiyyüddin Bey, aynı zamanda engin tecrübesiyle restorasyona da nezaret ettiği için bu dergahın günümüze ulaşmış halinin en büyük talihlerinden biri olmuştur. Yine dergâhın restorasyonunda ismi geçen bir başka güzel isim de değerli Hattat Mahmut Şahin hocamız. Dergahın içinde duvarları ve kapı üstlerini süsleyen birbirinden güzel yazıları ekibiyle birlikte hazırladı. Üftade hazretlerinin şiirleri başta olmak üzere pek çok güzel söz ve beyit bu hat meşkleriyle dergâhı süsledi. Bu Osmanlıca yazıları biz de bu yazımızın içine serpiştirelim…
Dervişlik ne güzel sultanlık imiş” (yunus)
Bursa’da garib derviş, gönlünü dosta vermiş
Ya ilahi düştüğüm yerde koma kaldır beni
Nice demdir ağlarım bir demde de güldür beni
  (Zakirzade Abdullah)
Gönüllerin tabibi hazreti Üftadedir
Aşıkların habibi hazreti Üftadedir.
Üftade dergâhı üç kuzular zaviyesinin ve türbelerinin batısında, Seyyid Nasır caddesinin hemen üst tarafında, Bursalı pek çok velinin, ermişin medfun bulunduğu dağ yamaçlarında bulunuyor. Dergahın Üst kısımları yakın zamana kadar kestane ağaçlarıyla doluymuş ama 70’li yıllardan itibaren bu şahane manzarayı kaçırmak istemeyen göçmenler bayırın meşakkatine rağmen meskenlerini buraya kondurmuşlar…
Hatırlanacak olursa tekke ve zaviyelerin 1925 tarihinde kapanmasından sonra pek çoğu ortadan kalkmıştı. Üftade dergâhı ise son şeyhin neslinden gelen torunlarının bu mekanda ikamet etmeleri sebebiyle günümüze kadar ulaşmayı başardı. Yapıda önemli değişikler oldu. Örneğin 1940 senesinden sonra yapının misafirhanesi ve hasbıhal salonu yıkılmış son yıllara kadar dergâhın belli bir kısmını Üftade’nin torunları mesken olarak kullanmış bir kısmı da kendi haline terk edilmiştir. (Turyan)
Külliye olarak da anabilceğimiz bu dergah; Mescid, Semahane , Harem , Selamlık ve Çilehane olmak üzere beş ayrı kısımdan oluşuyor. Ama semahanenin alt kısmında tediphane olarak anılan kısım da sayılırsa Bursa’nın en büyük dergâhı altı önemli bölümden oluşmuş oluyor. Restorasyondan sonra alt kattaki odalar müzeye çevrildiği için burada da üftade hazretlerinin ve dergâhın konservasyon (koruma) önlemleriyle tamir edilmiş özel eşyaları sergileniyorlar.
“Sevda-yı sivâdan geç,  gel hu diyelim huu” (seyir odasından)
Müzelerin çıkışında yani dergahın güneyinde hu çeşmesi bulunuyor. Aynasında 1565 tarihi su ile alakalı ayeti kerime ile mermer kitabeye hakk edilenbu çeşmeye dair pek çok menkıbe anlatılır. Rivayete göre mürîdânının talebi üzerine Üftade hazretleri asasıyla yere vurarak çıkardığı bir kaynağın yerindedir aslında hu çeşmesi. Safiyyüddin beyin belirttiğine göre dergâhın günümüze ulaşmış kısımlarında tavan ve kapı süslemeleri ahşab mimarimizin Bursa’da nadir örneklerindendir. Orijinal işçilikleri vardır. Dergahın altı kısımdan oluştuğunu söylemiştik şimdi biraz daha yakından bakalım.
Semahane, Mescid, Harem, Çilehane, Selamlık ve Tediphane
Mescid dergâhın kuzey kısmında yer alıyor. Kare planlı olan mescid oldukça mütevazı. Restorasyondan sonra yapılan süslemeleri ise gözalıcı. Mescidin son cemaat mahfili kısmı ise alçak ve güzel bir kapıyla geçilen semahane kısmıdır.
emahane dervişlerin musiki eşliğinde zikir yaptıkları kısımdır. Sema ve zikir esnasında tempo ve ahengi temin için musiki de icra edilirmiş. Mescidin hemen arkasında yer alır. Semahanenin mevcut izlere göre 2. Mahmut dönemine ait olduğu zannedilmektedir. (Erhan) Hareme zeminden kafesle irtibatlıdır. Günümüzde kapalı olsa da Semahanenin avlusu güneye bakan alt katıyla ilgili Hasan Turyan Bey ilginç bir bilgi verir. Burası Tediphanedir: “Semahanenin altı horasan işlemeli kalın ve muhkem duvarlarla çevrilidir. Selamlıktan avluya bakan horasan duvarların üzerindeki iki mazgal deliği dikkat çekicidir. Yapı, hazreti Üftade Tedip hanesi diye adlanmış sağlam bir eserdir.
Tedip hane: Asilerin edep yoluna dönüştürüldüğü yer demektir. O zaman günümüzde olduğu gibi ceza evleri yoktu. Bu işleri tekkeler uhdesinde bulunduruyor icra ve infaz işi dervişlerce sağlanıyordu Konya’dan Mevlevi dervişlerinin, Urfa’dan Rufailerin muhafazasında getirilen hükümlüler bu tedip haneye konur. Hükmü veren kadıların belirttiği süre kadar tedip hanelere hapsedilirlerdi. Üstü semahane tabanı olan bu kapalı yede dervişlerin nidaları zikirleri, duaları, aşağıdaki hapis tarafından eksiksiz işitilir, dolayısıyla bu hal hapisler üzerinde bir ruhi telkin durumunu oluştururdu. Böylece ıslan-ı nefs etmeleri  kısa sürede sağlanırdı.
Harem, şeyh efendinin ailesiyle oturduğu yerdir. Dergâhın doğu kısmıdır. Pembe odanın ve kubbeli odanın bulunduğu kısımlar harem tarafındadır. Haremde de değişiklik ve ilaveler yapılmış olup orijinal haliyle günümüze ulaşamamıştır. Hamam ve pembe oda kısmının 3. selim dönemine ait olduğu zannedilmektedir (Erhan)
Kubbeli oda;  rivayete göre Hz. Üftade, bir sema sırasında yer den ayakları kesilip tavan çatısına başı dayanarak döndüğü için kubbe inşa edilerek bugünkü halin verilmesinden kubbeli oda denilmiştir.
Ahşap kubbe kündekari sanatı yönünden dergâhın en değerli bölümlerinden biridir. Düz geniş tahta kaplamalı ve araları son devrin derin silmeli kuşaklarıyla çevrili yenilenmiş tavanı. Ortasında külliyenin ve hatta memleketimizdeki keşfedilebilen yegane, kündekari işçiliğini çakma suretiyle hassas hendesi unsurlarla ev kalem işçiliğiyle tezyin edilmiş çatı arasına yükselen merkezinde vaktiyle mevcut istiale tekniğiyle püskülü bulunan ahşap kubbesi…“ (Erhan)
Kubbeli oda eskiden hazretin torunları tarafından yalnızca cuma günleri ziyarete açılırmış. (Turyan) Günümüzde ise ne zaman dilerseniz bu Yıldızlarla dolu bir gök kubbeyi anımsatan şaheseri görebilirsiniz.
Pembe odadan kubbeli odaya doğru geçerken sol tarafta hamamın karşısında bir seyir odasıvardır ki seyrine doyum olmaz. Tavandaki ahşab işçiliği şahane olan bu odanın tavana bitişik kasnak kısmında, Aziz Mahmut Hüdai hazretlerinin şeyhini övdüğü meşhur şiir baştan başa yazılmıştır.
bâğ-ı aşkın andelîbi hazret-i üftâde’dir.
dertli âşıklar tabîbi hazret-i üftâde’dir.

vâsıl-ı kâmil odur tevhîd-i zâta şüphesiz,
dost ilinin rehnüması hazret-i üftâde’dir

eyleyen rûhundan istimdâd erişir matlûba,
halleden her müşkilâtı hazret-i üftâde’dir.

mürşid-i âli dilersen dâmen-i pâkini tut
gösteren râh-ı hüdâyı hazret-i üftâde’dir.

sıdk ile kul ol hüdâyî eşiğinde dâimâ,
bil hakîkat kutb-ül-aktâb hazret-i üftâde’dir”

Selamlık, dervişlerin yaşadıkları yerdir. Bizi Üftade dergahına çıkaran yolun hizasında iken zaman içinde harab olup kaybolmuştur, mekan mescit ve semahanenin batısında kalmakta idi.
Çilehane, Üftade hazretlerinin riyazet yaptığı odadır. Bilindiği üzere çile Farsçada ‘kırk’ demek olup, kırk gün halvette kalındığı için bu mekanlara çilehane denmiştir.  Kare planlıdır. Sema ve zikir esnasında tempo ve ahengi temin için kullanılan musiki aletlerinin bir kısmı son zamanlara kadar burada saklanmakta idi. 999luk tesbih, zikir kemeri, takunyalar, pamuktan dizlik ve hırkalar, Hüdai hazretlerinin ciğer sırıkları gibi eşyalar şu anda müzededir.
Kapıların üzerinde Üftade hazretlerinin güzel şiirlerinden ilk beyitlerin yazıldığını söylemiştik. Onlardan biriyle yazımızı sonlandırmış olalım.

Hakka âşık olanlar,
Zikrullahtan kaçar mı?
Ârif olan cevheri,
Boş yerlere saçar mı?

Gelsin mârifet olan,
Yoktur sözümde yalan,
Emmâreye kul olan,
Hayr ü şerri seçer mi?

Gerçek bu söz yârenler,
Gördüm demez görenler,
Kerâmete erenler,
Gizli sırrın açar mı?

Üftâde yanıp tüter,
Bülbüller gibi öter,
Dervişlere taş atan,
İman ile göçer mi?
Hazırlayan Ömer Kaptan/ kaptanomar@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder