25 Kasım 2016 Cuma

Tarihi At Kestanesi Ağaçı - Tophane (Bursa)

TARİHİ AT KESTANESİ AĞAÇI FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

At kestanesi, Sapindaceae familyasından Aesculus cinsinden ağaç ya da çalı formundaki kışın yapraklarını döken türlerin ortak adı.
Yapraklar uzun saplı ışınsal tüysü 5-9 yaprakçıklı olup el görünüşünde kenarları dişli ya da düzdür. Sapı uzundur. Dizilişi karşılıklı; kenarları düz veya dişlidir. Çiçekleri bir evcikli ya da erdişidir. Bileşik salkım kuruluşundadır. Dik duran uzun bir eksen etrafında toplanmıştır. Meyve üzeri dikenli veya düz büyük bir kapsüldür.

Bahri Baba Cami (Bursa)

BAHRİ BABA CAMİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

II.Murad Caddesi üzerinde, 15 kapı numaralı cami, 1572 yılında ölmüş ünlü Bursa ulularından Bahri Baba tarafından yaptırılmıştır.
10,44X10,44 metre iç boyutlarında olan kare planlı caminin son cemaat yeri bugün yıkılmış durumdadır. Caminin üzeri, dıştan tek kubbe ile örtülmüştür. Harap durumda olan cami, bugün şahıs malı olmuştur.

(VAKIFLAR (1983) III. s.27; BAYKAL (1950) s.46)

Bursa OtoShow

9.BURSA OTOSHOW FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN


TÜYAP Bursa Fuarcılık Anonim Şirketi tarafından, Sektördeki önemli markaların en son modellerinin sergilendiği Bursa Oto Show 2016 Fuarı'nda ilgililer sektördeki yenilik ve gelişmeleri topluca izleme fırsatı buldu.

Bu yıl 9. Kez kapılarını açan  şovda bizleri yalnız bırakmayan ziyaretçilerimize, katılımcı firmalarımıza ve basınımıza teşekkürlerimizi sunarız.

Hüsnü Züber Evi (Bursa)

HÜSNÜ ZÜBER EVİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN


Muradiye semtinde II. Murat Caddesi üzerinde yer alan Muradiye Hamamı’nın hemen arkasında bulunan, 19 yy. Osmanlı evi özelliklerini taşıyan müze ev ilk olarak 1836 yılında devlet misafirhanesi ve daha sonra Rus Konsolosluğu olarak kullanılmıştır. 1877 – 1988 yılları arasında konut olarak kullanılan ev, emekli Harita Mühendisi Yarbay ve Dağlama Sanatçısı Hüsnü Züber tarafından satın alınmıştır. Restorasyon çalışmalarının ardından 1992 yılında müze olarak açılan tarihi ev, 1994 yılında da Hüsnü Züber tarafından Büyükşehir Belediyesi’ne bağışlanmıştır. Müzede, Türkiye’de “Pyrogravure” sanatının öncüsü olan Hüsnü Züber’in yakma-dağlama tekniği ile birleştirdiği Türk ağaç eşyaları üzerinde çeşitli Osmanlı motifleri yanında; Konya, Taraklı, Korucu, Bademli ve Çan ağaç kaşıklarından oluşmuş geniş bir koleksiyon da sergilenmektedir.

Ziyaret saatleri:  10.00 – 17.00

Ziyarete Açık Günler:   Pazartesi hariç her gün

Tel:   (0224) 221 35 42

23 Kasım 2016 Çarşamba

Abdüllatif Kudsi (Bursa)

ABDÜLLATİF KUDSİ TÜRBESİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Evliyânın büyüklerinden. İsmi Abdüllatîf bin Abdurrahmân bin Ahmed bin Gânim el-Hazreci el-Ensârî el-Kudsî'dir. İbn-i Gânim ve İbn-i Benâne diye meşhur olan bir âilenin çocuğudur. 1384 (H.786) senesi Receb-i şerîf ayının yirmisinde Cumâ gecesi Kudüs'te doğdu. 1452 (H.856) senesi Rebîülevvel ayı başında Perşembe günü Evliyâ diyârı Bursa'da vefât etti. Kabri üzerine bir türbe yapıldı. Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin dergâhının olduğu ve defnedildiği bu muhît daha sonra bağlı bulunduğu tarîkat sebebiyle Zeynîler mahallesi adını aldı.

Abdüllâtif Kudsî önce Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Sonra babasından ve başkalarından sarf, nahiv, fıkıh, ferâiz, meânî, beyân ilimlerini okudu. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra Tasavvuf; ahlâk ve gönül ilmine meyledip bu zevk ile Şeyh Abdülazîz'in talebesi arasına katıldı. Kısa zamanda icâzet aldı ve irşâdla görevlendirildi.

Abdüllatîf Kudsî'nin oturduğu şehirde Mescid-i Aksâ'nın bulunması sebebiyle seyâhata çıkan ve hacca giden pekçok kimse buraya uğrardı. O bu fırsatı kaçırmaz gelip giden büyüklerden maddî manevî alışverişte bulunurdu. Horasandan kalkıp Kudüs'ü ziyâret edenlerden biri de büyük velî Zeyniyye yolunun önderi Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri idi. Abdüllatîf Kudsî önceden ismini duyduğu bu zât ile karşılaşınca, evine dâvet etti. Birkaç gün başbaşa sohbette bulundular. Abdüllatîf Kudsî onun sohbet ve mânevî ilimlerdeki derecesine hayran kalıp, gönülden bağlandı. Elinden geldiğince hizmet ve hürmet etti. Feyz ve bereketlerine kavuştu. Sonra Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri Hicaz'a gitmek üzere ayrılmak isteyince, Abdüllatîf Kudsî de, berâberinde bulunmak için, izin istedi. Fakat annesinin rahatsızlığı sebebiyle Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri müsâade etmedi. Hac dönüşü tekrar uğrayacağını ve kendisini beraberinde Horasan'a götürebileceğini vâd ederek, Kudüs'ten ayrıldı. Böylece Abdüllatîf-i Kûdsî'nin hayâtında yeni bir sayfa açıldı.

Hac dönüşü Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri Kudüs'e uğrayıp Abdüllatîf'i yanına aldı. Birlikte Horasan'a gittiler. Abdüllatîf mürşidinin (hocasının) terbiye ve tâlimi ile yetişip gösterdiği şekilde halvete, çileye girdi. Sonra Câm şehrine gidip evliyânın büyüklerinden Ahmed Nâmık-ı Câmî hazretlerinin türbesinde kırk gün nefis muhâsebesi ile uğraştı. Nefsini hesaba çekti ve olgunlaşıp kemâle geldi. Bunun üzerine Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri kendisine icâzetnâme, diploma verip insanlara hak yolu göstermek ve irşâdla vazîfelendirdi. Bunun üzerine Abdüllatîf Kudsî hazretleri, önce Şam'a, oradan Kudüs'e, sonra da Anadolu'ya geldi. Konya'dan geçerek Bursa'ya geldi. Konya'da iken burada medfun bulunan Celâleddîn-i Rûmî, Sadreddîn-i Konevî ve Şems-i Tebrîzî hazretlerinin kabirlerini ziyâret ederek, onlarla mânen görüştü ve halleriyle hallendi. Bu durumunu şöyle anlatır:
Mevlânâ Celâleddîn'in türbesini ziyâret ettim. Kendimi üryân gördüm. Sonra Şeyh Sadreddîn Konevî hazretlerini ziyâret eyledim. Beni kendine çekti. Sonra Şemseddîn Tebrîzî hazretlerini ziyâret ettim. Orada duâ ve namazdan sonra Bursa'ya gitmeye karar verdim. Atımın üzerinde giderken, uyku arasında bana; "Ehl-i mârifet seni bekler ve sana muntazırdır." dendi. Şâbân ayında Bursa'ya geldim. Oradaki âlim ve âriflerle Ramazan'a kadar halvette kaldım. Halvetteki ilk gecemde gaybdan bir ses; "Bu, Cennet'ten bir cemiyet, bir topluluktur ve dünyâda bir benzeri yoktur." diyordu.

Abdüllatîf Kudsî hazretleri Bursa'da câmi ve dergâh inşâ edip talebe yetiştirmeye başladı. Kurduğu dergâh Zeynîler Dergâhı adıyla meşhur oldu. Yerleştiği muhit daha sonra bağlı bulunduğu tarîkat sebebiyle Zeynîler adını aldı. Vefâtına kadar kurduğu dergâhta talebe yetiştiren Abdüllatîf hazretleri sohbet ve nasîhatleriyle talebelerine doğru yolu gösterdi. Kimseye zarar vermemeyi, herkese iyilik etmeyi bildirdi.

Birgün kendisinden; "Sâdık, iyi bir mürid (talebe) nasıl olmalıdır?" diye soruldu. Cevap olarak buyurdu ki: 

"Hocasının huzûrunda iddiâ sâhibi olmamalı, makam ve rütbe için kendisinden bahsetmemeli, yabancı kadınlarla ve genç oğlanlarla bir yerde yalnız kalmamalı, hocasından hiçbir şeyi gizlememeli, izinsiz sohbet meclislerine katılmamalı, tamamen teslim olmalı, şüpheye düştüğü konularda Kur'ân-ı kerîmin Kehf sûresindeki Mûsâ aleyhisselâm ile Hızır aleyhisselâm kıssasını hatırlamalıdır."

"Mürşid, yol gösteren zâtın sohbeti nasıl olmalıdır?" denilince de şöyle buyurdu: 

"Onun birbirinden farklı üç sohbeti olmalıdır: Birincisi; halkla sohbetidir. Bu sohbetlerde müslümanların dînî bilgilerini öğrenmeleri için onlara ibâdet ve muâmelât, alış-veriş, bilgilerinden bahsetmelidir. İkincisi; dostlar ve sevgililerle olan sohbettir. Bunda daha ziyâde tasavvuf ile hallenmiş olanlara zikir, murâkabe, halvet, riyâzet, mücâhede gibi mevzûlar anlatılır. Üçüncüsü; talebelerle tek tek sohbet şekli olup, onların eksik ve noksanlıkları işaret edilip, hal çâreleri gösterilir."

Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin bağlı bulunduğu Zeyniyye yolu Sühreverdiyye tarîkatının bir kolu olup, silsileleri Zeynüddîn-i Hâfî, Nureddîn Abdurrahmân Mısrî, Abdurrahmân Şirsî, Yûsuf-i Acemî, Hasan Şemsirî, Mahmûd İsfehânî, Nûreddîn Natanzî, Ömer Sühreverdî'ye ulaşır (rahmetullahi aleyhim ecmaîn).

Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin talebelerinin en meşhûru Şeyh Vefâ diye bilinen Müslihiddîn Mustafa bin Ahmed el-Konevî ile Âşıkpaşazâde'dir. Şeyh Vefâ hazretleri Osmanlı ilim ve kültür hayâtının feyizli kaynaklarından biri olmuş, İstanbul'daki dergâhı mânevî bir hayat menbaı hâline gelmiştir.

Evliyâ Çelebi'nin büyük bir kapı diye övdüğü Zeyniyye Dergâhında Abdüllatîf Kudsî hazretlerinden sonra, sırasıyla; Tâcüddîn İbrâhim Karamânî, Hacı Halîfe Kastamonî, Muhammed Bolevî, Safiyyüddîn Mustafa Efendi, Nasûhî Tosyavî, Muallimzâde Mustafa Efendi, Seyyid Ali Efendi, Safiyyüddînzâde Muhammed Çelebi, Safiyyüddînzâde Abdülazîz Efendi,Safiyyüddînzâde Abdullah Efendi'dir. Muhammed bin Abdullah Muhammed Efendi, Kâmri Efendi, Muhammed Efendi, Muhammed bin Abdullah, Muhammed Efendi, Şükrü Halife ve Ali Efendi postnişînlik yapmışlardır.

Zeyniyye Tekkesi yanındaki su çok lezzetli olup, bunu Abdüllatîf Kudsî Efendi bulmuştur. Zeyniyye Tekkesi, Zeyniyye Dergâhı ve Zeyniyye Hankâhı gibi isimlerle de anılmıştır. Zâviyenin üst kısmı bugün Kur'ân-ı kerîm kursu olarak kullanılmaktadır. Zâviyeden bir nişan olmadığı gibi bulunduğu yerde iki katlı evler vardır.
http://biriz.biz/evliyalar/ea0119.htm

21 Kasım 2016 Pazartesi

Karşıduran Süleyman Bey Türbesi (Bursa)

KARŞIDURAN SÜLEYMAN BEY TÜRBESİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

II Murat ve Fatih Sultan Mehmet dönemlerinde yaşamış Bursalı yönetici asker babasının adı Abdullah'tır bursa ve İstanbul'da subaşı olarak görev yaptı ayrıca Fatih sultan Mehmet'in defterdarlığını da yapmıştır Emir Süleyman'a kardeşi çelebi mehmedin bir orduyla geldıgını haber vererek şehri karıştırdığı için bu lakabı (karşıduran) aldığı söylenir ayrıca adının karşı durmaktan geldiği söylenir 895.1490 yılında bursa da öldü bursa da medrese yaptırmış fakat medrese günümüze gelmemiştir KARŞIDURAN TÜRBESİ Türbe içinde 15yüzyıl subaşlarından Süleyman beyin mezarı bulunmaktadır16.14x6.20 metre iç ölçülerinde olan kare planlı yapının üzeri kubbe ile örtülüdür türbeye merdivenle çıkılmaktadır yapının duvarı iki sıra  tuğla bir sıra kesme taş ile örülmüştür türbenin içinde sanduka yoktur  aslında Süleyman bey ölünce kendi yaptırdığı karşıduran medresesine gömülmüştür  medrese zamanla yok olmuştur fakat karşıduran Süleyman'ın yattığı hücre ayakta kalmış ve günümüzde türbeye dönüşmüştür

Muradiye İlkokulu (Bursa)

MURADİYE İLKOKULU FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Okul,  Muradiye  Külliyesi ve  Muradiye  Medresesi  ile  ilişkili olarak  15. yüzyılda  Sultan II. Murat döneminde, Fatih  Sultan  Mehmed’in annesi Hüma   Hatun  tarafından   Sıbyan Mektebi   olarak   yaptırılmıştır. 1855  yılındaki  depremden  sonra   tekrar   inşa   edilmiş   ve  Mahalle  Mektebi  olarak Murad-ı Sani adını almıştır.  1928’de  yeni harflerin kabulünden sonra  Cumhuriyet  İlkokulu, 1938’de Onuncu   İlkokul adı ile hizmet  vermiş, 1948’den itibaren  de Muradiye İlkokulu adıyla faaliyetini
sürdürmüştür.
Bir kaç defa restorasyon geçiren okul üç derslikten ibarettir. 8 yıllık zorunlu eğitim kapsamında okulun adı Muradiye İlköğretim Okulu olarak değiştirilmiştir,  ancak 6.,7. ve 8. sınıf dersleri, derslik sayısı yeterli olmadığından bu binada yapılamamaktadır.
http://alanbaskanligi.bursa.bel.tr/muradiye-ilkokulu/

Muradiye Hamamı (Bursa)

MURADİYE HAMAMI FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Muradiye Mahallesinde, aynı adlı medresenin batı yönünde, dört yol ağzında yer alır. Sultan II. Murat tarafından 1426 yılında yaptırılmıştır.
Hamamı; soğukluk, ılıklık, iki halvet ve külhan bölümlerinden oluşmaktadır. Yapıya sivri kemerli monimantal bir kapı ile girilmektedir. Soğukluk kısmı 9,95 x 9,95 metre iç ölçülerinde kare planlıdır. Üzeri kubbe ile örtülü olup sekizgen iki kasnağa oturmaktadır. Kubbenin üzeri dıştan kiremitle kaplıdır. Soğukluk bölümünü sivri kemerli altı pencere aydınlatmaktadır. Soğukluğun güneyindeki kapıdan ılıklık bölümüne geçilir. Ilıklığın iki yanında üzeri kubbe ile örtülü eyvanlar yer almaktadır. Bu bölümden halvetlere geçilmektedir. Yaklaşık 0,50 metre kalınlığında olan beden duvarları üç sıra moloz taş, üç sıra tuğla hatıllardan oluşan bir örgü sistemi ile inşa edilmiştir. Kemerler ve kasnaklar kesme taş ile inşa edilmiştir.
Osmanlı'nın İlk Başkenti Bursa'da, Restore Edilen Muradiye Hamamı, Bursa Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Vakfı İktisadi İşletmesi Özürlüler Eğitim ve Kültür Merkezi Olarak Hizmete Açıldı.
http://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/bursa/kulturenvanteri/muradiye-hamami

Veled-İ Yaniç Cami (Bursa)

VELED-İ YANİÇ CAMİİ VE ÇEŞMESİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Veled-i Yaniç Cami ya da Yaniçoğlu Cami, Bursa'nın Osmangazi ilçesi, hisar semtinde bulunan camidir. Kapısı üzerindeki yazıtına göre 844 Hicri Safer ayında (Temmuz 1440) Yaniçoğlu Hacı Hayrûddin oğlu Mahmud Çelebi tarafından yaptırılmış erken dönem osmanlı mimarisi yapısıdır. Mimarı bilinmemekte olup, kitabe ve vakfiyesi mevcuttur. Plan şeması ve özellikle son cemaat yerinin kullanılışı nedeniyle müstesna bir düzenlemeye sahiptir.
Veled-i Yaniç Camisinin bahçesinde bulunan mezarda camiyi yaptıran Veled-i Yaniç yatmaktadır. Asıl adı Mahmut olan Veled-i Yaniç, aslen kıpçak kökenli ve sufidir. Babası Yaniç oğlu hacı Hayrûddin’dir. I. Murad Hüdâvendigâr ve Yıldırım Bayezid dönemlerinde (15. Yüzyıl) Bursa’da devlet hizmetinde bulunmuştur. Osmanlı Devleti ilk dönem kumandanlarından olan Veled-i Yaniç, I. Bayezid’in Timur’a karşı savaştığı ve kaybettiği Ankara Muharebesi’ne de katılmıştır. Mısır Memlûk Sultanı Nasır Muhammed bin Kalavun’ın emrinde iken, bazı siyasal olaylara karışarak kaçmak zorunda kalmış ve Osmanlı hizmetine girmiştir. I. Murad tarafından Sırp seferi sırasında Gelibolu’da kıyı güvenliği sağlamakla görevlendirilmiştir.[1]
Ne var ki, mescidin bahçesinde bulunan ve 18. Yüzyılda yenilendiği veya yaptırıldığı sanılan mezarlığı Hicri 736 Miladi 1335 tarihlidir. Ancak bu tarih, Veled-i Yaniç’in aktarımdaki yaşam öyküsü ile örtüşmemekle birlikte, inşa kitabesine de uygun düşmemektedir. Bir insanın öldükten 105 yıl sonra bir mescid inşa etmesi mümkün olmadığına göre bu tarihlerden birinde yanlışlık vardır. Bu yanlış tarih de herhalde mezar taşındaki olmalıdır. Bu nedenle Veled-i Yaniç'in 1335 yılında öldüğü ifadesi araştırmacılarca kabul görmez.
Raif Kaplanoğlu'nun aktardığına göre 1955 yılındaki bir gazete haberinde bu tarihte kâgir olan yapının, biri büyük iki kubbesi olduğu yazılıdır. Mescitte süslemelerin de olduğundan bahsedilir. Veled-i Yaniç her ne kadar özgün halini koruyamamış olsa da, bugün hala karşısında bulunan çeşmesi ile ayakta ve kullanımdadır. Cami’nin 25 yıllık kadrolu imamı Harun Baykul’un aktardığına göre camiye minber 1993 yılında kendisi görevdeyken gelmiştir. Bu tarihten sonra Cuma ve bayram namazlarına açılmış. Mescit iken camiye dönüştürülmüştür. Ayrıca camiye resmi kadro verilme tarihi de 1988 yılıdır. Yine Harun Baykal'ın aktardıklarına göre cami içi aslen nitelikli süslemeler barındırmaktaydı, fakat geçirdiği tadilatlar neticesinde düz badana ile kapatıldı.[3]
Asıl ibadet alanı; 6,48 X 6,76 metre iç ölçülerinde olan camide, 3,46 metre derinliğinde bir son cemaat yeri vardır. Ana mekânın üzeri, sekizgen kasnak üzerine oturan kurşun kaplı büyük bir kubbe ile örtülmüştür ve bu mekân 7 pencere ile aydınlatılmaktadır. Doğu ve batı yönleri duvarla kapatılmış olan son cemaat yerinin kuzey cephesi, yüksek kalkan duvarlı ve kirpi saçaklıdır. Duvarları moloz taş ve tuğla örgülü olup, bugün üzerleri sıva ve badana ile kapalıdır. Caminin en önemli özelliği 3,46 metre genişliğinde, tek kemerli, üzeri kubbe örtülü son cemaat yerinden sonra 3,43 metre genişliğindeki başka bir kemerle asıl ibadet alanına geçilmesidir. Hızırlık Mescidi ile son cemaat ve asıl ibadet yerine girişi sağlayan geniş kemerlere sahip oluşu nedeniyle benzerlik gösterirler.[2]
Son cemaat yerinin kullanılış tarzı üzerinde durmak gerekir. Bu bölgede normalde kemerlerin içerideki kapalı alana açılması gerekirdi ancak son cemaat duvarında da açıklık vardır. Alışık olmadığımız bir biçimde son cemaat yeri ile sahın arasında kapı bulunmamaktadır. Bu açıklığın duvarla kapalı olmadığı da muhakkaktır. Şimdiki duvar bir örtüden ibarettir. Kitabe de kemerin üstüne konmuştur; duvar olsaydı, kemerin içine konurdu; mutad olan budur. Kati bir delil olmamakla beraber, bu kitabe açık kemer şıkkına bir işarettir. O 3,5 metrelik açıklıkta bir parmaklık muhakkak vardı. Kuzey cephesinin açık olması ile kışın nasıl ibadet yapıldığı merak konusu olmaktadır.[4][5]
Kubbe baklavalı bir kuşakla oturur; kasnak yerden 5,10 metrede başlar yüksekliği 1,90 metredir. Üst sıra pencere yoktur. Yalnız beden duvarlarında dört adet altlık, kasnakta üç adet pencere yapıyı aydınlatmaktadır. Mihrabın yanındaki iki pencere sonradan kapatılarak dolaba dönüştürülmüştür. Pencere kemerleri boşaltılmıştır. İçeride aktarmalar büyük boyda prizmatik üçgen (baklava) motifleri veren bir kuşakla sağlanmıştır.
Vakfiye, çoğunlukla vakıflar tarafından hazırlanan, kimlerin vakıftan yararlanacağı, gelirin nasıl dağıtılacağı, vakfın idaresinin nasıl sağlanacağı gibi konuları ihtiva eden izamnamelere verilen isimdir. Veled-i Yaniç Cami'sindeki vakfiye Hacı Musa kızı Hacı Ayşe’ye aittir. Hicri 906 yılı Şaban ayına, Miladi takvimle 1501 yılı Şubat ayına tarihlenmektedir. Caminin doğu duvarında ve kubbenin hemen altında yer alan vakfiye, Bursa’nın ikinci taş vakfiyesidir. Bu vakfiyede “Yaniç oğlu mahallesinde Hacı Musa kızı Hacı Ayşe’nin cami imam ve müezzinlerine gelir olarak altı ev yaptırdığı, bununla beraber bir miktar da para vakıf ettiği” belirtilmektedir.
Kitabe giriş kapısının kemeri üstünde, saçağa yakın bir vaziyette bulunmaktadır. 0,40x70 boyutlarındaki kitabe saçağa yakın olması nedeniyle yapılan tamirler esnasında duvarla saçak arasına iyice sıkışmış ve okunamaz hale gelmiştir. Mermerden, nesih harflerle Arapça yazılı kitabede mescidin Sultan Murad zamanında Hacı Hayruddin oğlu hacı Mahmut Çelebi tarafından 844 senesi Safer ayında yapıldığı yazılıdır.
Veled-i Yaniç Camisinin hemen karşı köşesinde cami çeşmesi ve farklı minaresi bulunur. Çeşmenin mermer kitabesinde Merhum Hacı Erkân Paşa’nın mahdumu Hakkı Bey’in hayratı olduğu yazılıdır. Çeşmenin üç kurnası vardır. İç içe geçmiş iki sivri kemerin ortasında yer alan alınlığında Hicri 1331 Miladi 1913 tarihli onarım yazıtı vardır. Ancak çeşmenin çok daha eski olduğu düşünülmektedir. Çeşmenin sivri kemerli nişi içinde bir oluk ile musluk bulunmaktadır. Eski resimlerinde, çeşme ve yazıtı dış kemerin ortasında ve çevresi boş olarak görülmektedir. Bundan, çevre dolgusunun yenileme esnasında yapıldığı anlaşılmaktadır. Aslına uygun olarak restore edilen çeşmenin, hem gövdesi hem de kemerleri kesme taş ile üç sıra örgülüdür. Çeşmenin üzerine dört ayak ve bunları birbirine bağlayan kemerlerin üzerinde mescidin minaresi yükselir.[7]
Minare, çok ilginç bir tarzda camiden tamamen ayrı inşa edilmiştir. Cami dışında giriş kapısının tam karşısındaki köşede bulunan çeşmenin üzerinde bulunmaktadır. Kaide olarak Veled-i Yaniç çeşmesinin som duvarı üzerine dört yığma ayakla oturtulmuş ve yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Dört yüzü açık olan minare görevi yapan bir tür kare bölmeli gölgeliktir. Üstü iki sıra kirpi saçakla kapatılmış ve ters kiremitle örtülmüştür. Beş basamakla çıkılan bir kule biçimindedir. Caminin alışılmamış başkalıklarından biri ve en zarifi de budur. Altında bulunan çeşmenin hemen yanından üst kısımdaki minare bölümüne çıkılan girişi vardır. Eski tuğla ile işlenmiş olan bu yapı bir çan kulesini andırmaktadır. Bu özelliği açısından Osmanlı mimarisinin en ilginç minarelerinden biridir. Minare’nin böyle oluşu, caminin eski bir kilise ve minarenin eski bir çan kulesi olduğu yönünde iddialara sebep olmuşsa da, bu durumu destekleyecek herhangi bir delil bulunmamaktadır. Aksine cami doğru olarak kıbleye yönlendirilmiş ve yapı tekniği gibi kemer ve tonoz çizimi de 15. Yüzyıl Türk formlarına uygun inşa edilmiştir. Her ne kadar minare küçük bir çan kulesi gibi duruyorsa da buralarda eski bir kilise veya manastır bulunduğu sanılmamaktadır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Veled-i_Yani%C3%A7_Cami

16 Kasım 2016 Çarşamba

Umurbey Tofaş Parkı (Bursa)

UMURBEY TOFAŞ PARKI FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Müze çıkışında yer alan bahçede, 300 yıllık devasa bir çınar, 200 yıllık karadut, onlarca ağaç, bitki ve çiçek yer almaktadır. Ziyaretçilerin keyifli bir mola vermelerine imkan sağlayan Fayton Kafe, zengin menüsüyle misafirlerini ağırlamaktadır.
http://www.tofasanadoluarabalarimuzesi.com/Page/Detail/1

Uludağ Yolu - Kafeler (Bursa)

ULUDAĞ YOLU - KAFELER FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Uludağ çıkarken dinlenebileceğiniz , aynı zamanda Bursayı seyredebileceğiniz bir çok mekan bulunmaktadır.

Bursa Arkeoloji Müzesi

BURSA ARKEOLOJİ MÜZESİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Bursa Arkeoloji Müzesi, Bitinya ve Misya bölgelerinde bulunmuş M.Ö. 3000’den Bizans devri sonlarına kadar olan devirlere ait eserlerin sergilendiği Bursa müzesidir.
1904 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin bir şubesi olarak kurulan müze, İstanbul Arkeoloji Müzesi (1899) ve Konya Arkeoloji Müzesi'nden (1902) sonra Türkiye'nin en eski üçüncü müzesidir. Günümüzde Bürsa Kültürparkı içinde yer alır. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müzede 25 bin eser bulunur, 2 bin kadarı sergilenmektedir.
Bithynia ve Mysia bölgesinde bulunmuş, MÖ. 3000 yılından Bizans dönemi sonuna kadar devirlere ait ele geçen buluntular, 1904 yılından itibaren Bursa İdadi-i Mülkîsi'nin (Bursa Erkek Lisesi) bir bölümünde toplanmaya başlandı. Sultan II. Abdülhamit'in tahta çıkış yıldönümü olan 1 Eylül 1904'te, Bursa Maarif Müdürü Azmi Bey'in (Akalın) çabaları ve valilik onayı ile lise binasının bir bölümünde Müze-i Hümâyun'un şubesi açıldı.[1] Müzenin ilk kataloğu Fransız arkeolog Gustav Mandel tarafından hazırlandı. 1908 yılında basılan bu Fransızca katalog, 189 sayfadan oluşmaktaydı.
Müzeyi 1929'a değin içinde bulunduğu lisenin ilgilileri tarafından yönetildi. 1929'da lisedeki yapıtlar Yeşil Medrese'ye taşındı ve 8 Nisan 1930'dan itibaren bu yeni yerinde sergilenmeye başladı.
Müze, 1972 yılında mimar Ertem Yücel'in projesi uyarınca Bursa Kültürpark içinde inşa edilen yeni binaya taşındı 15 Temmuz 1972'de ziyarete açıldı.
Müzenin M.Ö. 650 yılından M.S. 1453’e kadar ikibin yılık döneme ait sikkelerden oluşan “sikke teşhir kataloğu” 2007 yılında, Türkçe- İngilizce olarak arkeolog Recep Okçu tarafından hazırlandı.
2010-2013 arasında restorasyon nedeniyle kapalı bulunan müze, Mayıs 2013'te yeniden ziyarete açılmıştır.
Müzede sergilenen eserler arasında; 15 milyon yıl öncesine dayanan fosiller; Aktopraklık Höyüğü'nden Kalkolitik Döneme ait kadın cesedi ve diğer buluntular; Yortan kültürüne ait pişmiş toprak mezar buluntuları; Antandros (Edremit) Nekropolü'nden figürin, kap kacak ve süs eşyaları; Bursa ovasında bulunmuş Greko-Pers mezar steli (ikisi İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde olan dünyadaki üç örnekten birisidir); Roma dönemine ait taş eserler; Zeus ve Herakles tasvirleri, Kibele heykelleri, Athena ve Apollon'un bronz büstleri; değişik formdaki keramik kaplar, Bizans dönemine ait gümüş, bronz ve pişmiş toprak eserler ile Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait altın, gümüş ve bronz sikkeler bulunmaktadır.
Müze bahçesinde ise zengin bir stel koleksiyonu sergilenmektedir.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bursa_Arkeoloji_M%C3%BCzesi

Kültür Park Cami (Bursa)

KÜLTÜR PARK CAMİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Reşat Oyal Kültür parkı içinde yer alan, gezerken dinlenebileceğiniz ve ibadet edebileceğiniz küçük ve şirin bir cami.

Tofaş Sanat Galerisi - Kantarın Topuzu Sergisi (Bursa)

KANTARIN TOPUZU MÜZESİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Merkez Yıldırım İlçesi'ndeki Tofaş Sanat galerisinde açılan 'Kantarın Topuzu' sergisinde farklı yıllara ait 3 bin 500 kantar ve ağırlık ölçüsü aleti sanatseverlerin beğenisine sunuldu.

Daha önce “EskiHamam Eski Tas”,“Atlı Karınca; Oyuncaklar”, “Zaman Makineleri; Saatler” ve “İşte Benim Zeki Müren” gibisergilere ev sahipliği yapan Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi çatısı altında yer alan Tofaş Sanat Galerisi bu kez ziyaretçilerini ticaret ve toplum hayatının ayrılmaz ögeleri olan ölçü aletleri eşliğinde tarih sayfalarında heyecan verici bir gezintiye çıkarıyor. Yüksek Mimar A. Naim Arnas’ın 35 yılda bir araya getirdiği terazi ve ölçü aletlerinden oluşan koleksiyonuyla hazırlananKantarın Topuzu Sergisi’nde, Eski Mısır’dan Roma’ya ve Bizans’a; oradan da yakın tarihimize uzanan bir çizgide ölçü aletlerinin insanların günlük yaşamında, ticarette ve toplumsal alanda bıraktığı izleri yakından izlemek mümkün.

Batı Çınarı - Kültür Park (Bursa)

BATI ÇINARI FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Batı çınarı (Platanus occidentalis), çınargiller (Platanaceae) familyasından anavatanı Kuzey Amerika olan bir çınar türü.
30–40 m boyunda uzun ve dolgun gövdeli, yuvarlak tepeli bir ağaçtır. Kabuk gri-beyaz renktedir, levhalar halinde kavlar dökülür. 10–20 cm genişliğindeki yaprak çoğunlukla 3 bazen 5 lopludur. Loplar derin değildir. Tabanı yüksekliğinden fazla olan bir üçgen şeklindeki bu lopların kenarları çok kaba dişli veya düzgündür. Yaprağın dip tarafı düz veya yürek biçimindedir. Alt yüzü taze iken tüylüdür. Olgun yapraklarda ise yalnız damar boyunca tüy vardır. Mürekkep meyve çoğunlıkla teker teker, ender olarak da ikisi bir arada görülür.

Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi (Bursa)

TARİHİ ANADOLU ARABALARI MÜZESİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Tofaş Bursa Anadolu Arabaları Müzesi, Türkiye’nin ilk ve tek Anadolu Arabaları Müzesi’dir. Toplam 17.000 metrelik alanı kapsayan, Umurbey Mahallesi’ndeki eski bir ipek fabrikası Tofaş tarafından restore edilerek 28 Haziran 2002’de müze olarak ziyarete açılmıştır.

Anadolu Arabaları Müzesi fikrinin en değerli kaynağı, Bursa çevresinde en eski araba sanayinin ve kültürünün kaynaklarının bulunmasına dayanır. Bursa’nın tam ortasında, Arkeoloji Müzesi’nde sessizce duran ve tam 2.600 yıl önce yapılan bir araba…

Bir ustanın elinden çıkan, Anadolu arabalarının en eski örneği, yeni bir projenin başlamasına öncülük etmiştir.

Tofaş’ın eski yöneticilerinden Jan Nahum, Y. Mimar A. Naim Arnas ve M.S.Ü Mimarlık Fakültesi Endüstri Ürünleri Bölüm Başkanı Prof. Önder Küçükerman; 1998 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından gösterilen eski ipek farikasının bulunduğu yerde ‘’Tofaş Bursa Anadolu Arabaları Müzesi’’nin kurulması için öncülük ettiler. Umurbey Bilgi Parkı içerisinde yer alan yapılar uygun şekilde restore edilerek kullanıma açıldı. Eski ipek fabrikasının ana binası olan müzede binlerce yıl önceye ait bir tekerlekten yola çıkarak, Tofaş tarafından üretilen motorlu araçlara kadar bir zaman tüneline girilmektedir. Bugün Tofaş Bursa Anadolu Arabaları Müzesi’nde, 2.600 yıl önce yapılan arabanın Bursalı ustaların elinden yeniden canlandırılmış halinin yanı sıra, tekerlekler, geleneksel araba atölyeleri, motorlu ve motorsuz araçlar sergilenmekte, Tofaş Sanat Galerisi’ne dönüştürülen Umurbey Hamamı’nda ise geçici süreli sergiler yapılmaktadır.

Müze çıkışında yer alan bahçede, 300 yıllık devasa bir çınar, 200 yıllık karadut, onlarca ağaç, bitki ve çiçek yer almaktadır. Ziyaretçilerin keyifli bir mola vermelerine imkan sağlayan Fayton Kafe, zengin menüsüyle misafirlerini ağırlamaktadır.

Tofaş Bursa Anadolu Arabaları Müzesi, sadece eski araba müzesi değil, Bursa’da otomotiv sanayinin temelini atmış olan en eski ustalara, yeni ustalardan bir teşekkür niteliğindedir. Müze, yılda ortalama 60.000 yerli ve yabancı ziyaretçisiyle Bursa’nın ilgi çeken gezi noktalarından biridir.
http://www.tofasanadoluarabalarimuzesi.com/Page/Detail/1

Tarihi Ağaçlar (Bursa)

TARİHİ BURSA AĞAÇLARI FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Batı çınarı (Platanus occidentalis), çınargiller (Platanaceae) familyasından anavatanı Kuzey Amerika olan bir çınar türü.
30–40 m boyunda uzun ve dolgun gövdeli, yuvarlak tepeli bir ağaçtır. Kabuk gri-beyaz renktedir, levhalar halinde kavlar dökülür. 10–20 cm genişliğindeki yaprak çoğunlukla 3 bazen 5 lopludur. Loplar derin değildir. Tabanı yüksekliğinden fazla olan bir üçgen şeklindeki bu lopların kenarları çok kaba dişli veya düzgündür. Yaprağın dip tarafı düz veya yürek biçimindedir. Alt yüzü taze iken tüylüdür. Olgun yapraklarda ise yalnız damar boyunca tüy vardır. Mürekkep meyve çoğunlıkla teker teker, ender olarak da ikisi bir arada görülür.

Doğu çınarı (Platanus orientalis), çınargiller (Platanaceae) familyasından 25–30 m boy, 5–6 m çap yapabilen bir çınar türü.
Serbest büyüdüğü zaman kısa gövde, kalın dal ve geniş tepe yapar. Gövde ve dallar açık gri veya yeşilimsi gri renklidir. Yaşlı gövdelerin kabukları diğer türlerinkilere nazaran daha küçük levhalar halinde kalkar ve yavaş dökülür.
Açık yeşil yapraklar 5-7 lopludur. Lobları çok derin, orta damara kadar ulaşan oyuntuları vardır. Bunların uzunlukları enlerinden daha fazla olduğu gibi, uçları da sivridir. Kenarları gelişi güzel kaba dişli veya düzdür. Tam gelişmiş yaprağın alt yüzü hemen hemen tüysüzdür. Genişliği 10–20 cm'ye ulaşan yaprağın 3–8 cm uzunluğunda dip tarafı huni gibi genişleyerek tomurcuğu içerisinde saklayan bir sapı vardır. 2-2,5 cm çapındaki birleşik meyveden 2-6 tanesi uzun bir sap üzerinde yer alır.
Avrupa'nın güneydoğusundan Hindistan'a kadar İran ve Türkiye'yi de kapsayan bölgede yayılış

Umurbey Cami (Bursa)

UMURBEY CAMİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Umurbey Mahallesi Kapıcı Caddesindedir. II. Murat döneminde. Kara Timurtaş Paşa nın oğlu Umur Bey tarafından yaptırılmıştır. Avuç dolusu altın vererek birçok tıp kitabını Türkçe ye çevirmiştir. Türk dili için birçok girişimlerde bulunan Umur Bey o tarihe kadar tüm vakfiyeler Arapça iken kendi vakfiyesini Türkçe yazdırmıştır. Bursa da bulunan ilk Türkçe yazıt da budur. Cami. 8.18X6.10 metre İle 6.35X6,00 metre boyutlarında, iki bölüm halindedir. Plan itibarıyla Bursa nın klasik camilerine hiç benzememektedir. Yan yana iki dikdörtgen yapıdan biri büyük diğeri küçüktür.
        Bunun nedeni, soldaki ufak mekânının binaya sonradan eklenmesinden kaynaklanmakta olduğu savunulur. Bize göre, bu ufak mekânın, son cemaat yerinin özelliği dikkate alındığında sonradan yapılmış olması mümkün değildir. Olasılıkla soldaki ufak bölüm imaret idi. Nitekim bu bölümün ayrı girişi vardır. Asıl ibadet alanının arkasında son cemaat yeri vardır. Son cemaat yeri de çok ilginçtir. Düz bir mekânı dört sütunla yükseltilmiş son cemaat yerinin revakları tümüyle açıktır. Caminin içi iki pencere ile aydınlatılmaktadır. Yapının duvarları üç sıra tuğla, bir sıra kesme taşla örülmüştür. Üzeri kubbe ve dıştan çatıyla örtülmüştür. Bizans tan kalan parçaların da devşirme olarak kullanıldığı bu yapı çok zariftir. Cami bugün sağlam ve ibadete acık durumdadır. Caminin köşesinde bulunan tarihi çeşme çok eskidir. Caminin bahçesinde birçok mezarın yanı sıra camiyi yaptıran Umur Bey in de türbesi vardır. 
http://www.yildirim.gov.tr/umurbey-camii

Umurbey Hamamı (Bursa)

UMURBEY HAMAMI FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Literatürde mahalle hamamları grubuna dahil edilen, Umurbey Mahallesi’nin en önemli kültür eserlerinden birisi olan ve Bursa’nın Yıldırım ilçesine bağlı İpekçilik semtinde bulunan UmurbeyHamamı, Kapıcı Caddesinin doğusunda apartmanlar arasına gizlenmiş, ancak kendi çevresinde tarihi dokusunu günümüze kadar koruyabilmiş ısıtmalı bir hamamdır.
        Önemli hamamların bulunduğu bu şehirde dönemin önemli devlet adamlarından biri olan Umur bey de şehrin sosyo-kültürel yaşamına katkı sağlayan hayır müesseslerinin kurucularından biridir. Umurbey vakfiyelerde de belirtildiği gibi Kara Timurtaş Paşa’nın oğlu, tarihte siyasibaşarılar elde eden, sancaklarda veya saltanatta görev alan okuryazar ve hayırsever bir kimsedir. Yıldırım Bayezid’in İstanbul muhasarasına iştirak etmiş (A. 66) ve Ankara muharebesinde  babasıyla beraber yaralanmış, Timur’a esir düşmüş, Musa Çelebi’nin yanında bulunmuş ve Çelebi Sultan Mehmed’e büyük hizmetlerde bulunarak Anadolu Beylerbeyi olmuş, Düzmece Mustafa muharebesinde de büyük fedakârlıklar göstermiş ve II. Murad zamanında vezirlikrütbesini almıştır
Vakfiyelerinden anlaşıldığına göre Umurbey mücahit olduğu kadar aynı zamanda alim bir kişidir. Bursa’da bugün kendi adıyla anılan semtte yaptırmış olduğu caminin duvarında iki büyük kısımdan ibaret olan kitabede de ifade edildiği gibi bu caminin yanındaki hamam ve Tuzpazarı’ndaki kervansaraydan başka Bergama’da bir medrese ile hamam, Biga’da bir camii ve hamam, Afyonkarahisar’da bir camii, medrese, hamam ve bir kervansaray, Edirne’de ise bir mescit yaptırmıştı.
        Eskiden Bursa’nın en önemli İpek üretim merkezlerinden biri olan bugünkü İpekçilik semtinde bulunan Umurbey’in vakıf eserlerinden biri olan Umurbey Hamamı 1430 tarihinde inşaa edilmiş, hamam mimarisi özelliklerini yansıtmasısebebiyle önemlidir.Bu yapı aslında İlk Devir Osmanlı Külliyeleri’nde yapıların birbirleri etrafında düzensiz şekilde bulunması ve külliye mimarisinde henüz dış bahçe duvarı uygulamasının görülmediği düşünüldüğünde bu mahallede bulunan Umurbey Camii’si, türbesi, çeşmesi ve bahçesindeki yaklaşık 80 kişilik haziresi ile küçük bir külliye olarak tasarlanmış olan kompleks yapının bir parçasıdır.
        Türk Hamamları, kadın ve erkeklerin ayrı zamanlarda yararlandıkları ‘‘Tek Hamam’’lar veya kadın ve erkekler için birbirine bitişik ayrı hamam yapılarının bir arada inşaa edildiği ‘‘Çifte Hamam’’lar olarak ikiye ayrılmaktadır.
        Umurbey Hamam'ı kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı bir ‘‘Tek’’ hamamdır. S. Eyice’nin Kare Bir Sıcaklık Etrafında Sıralanan  Halvet Hücreli Tip başlığı altında icelediği hamamlardan biri olan Umurbey Hamamı, bazı kaynaklarda da D Tipi (Soğukluk bölümü kare planlı, sıcaklık bölümü halvet odalı) veya A Tipi (Dört veya İki eyvanlı, köşelerde halvet odalı) plan tipi altında incelenmiştir. Bu plan üzerinde farklı ebatlarda kare mekanlar olarak tasarlanan odalar Soyunmalık, Ilıklık, Sıcaklık ve Halvet Odalarını oluşturmaktadır. Bunlar dışında ısıtmalı her hamamda bulunan külhan ve cehennemlik bölümleri de bulunmaktadır.UmurbeyHamamı’nın en geniş mekanı olan 10.75 X 11.00 m² boyutlarındaki Soyunmalığa (Soğukluk) kuzeydoğu yönünden girilmektedir. Bu girişin önünde önceden ahşap bir ek olduğu, ancak 2001 yılında bakımsızlık sebebiyle yıkıldığı bilinmektedir. Camekân da denilen bu bölümün ısınması bazı hamamlarda buhar kontrolü ile ılıklığa geçiş kapısı üzerindeki davlumbaz şeklindeki bacadan veyakubbe üzerindeki fener yardımıyla sağlanmaktadır. Soğukluk  bölümünün üzeri büyük bir kubbe ile örtülmüştür. Sekiz köşeli ve kasnaklı bu kubbeye geçişler köşe trompları ile sağlanmıştır. Kuzey, doğu ve batı duvarında ikişer penceresi olan bu mekanın,  batı köşesinde bulunan bir kapıdan 6 basamak merdivenle 3.82 X 3.37 m²’lik Ilıklık bölümüne geçilmektedir. Buraya hela ve usturalık (bıçaklık) odaları bağlıdır. Bu bölümden doğuda bulunan bir kapıyla yine kubbeyle örtülü, sivri kemerli iki eyvanlı sıcaklık bölümüne geçilmektedir.
        Hamamlarda en önemli mekanlardan biri olan sıcaklık çok farklı şekillerde inşa edilebilmektedir. Yaygın olarak rastlanılan şema ise kare planlı sıcaklık merkezinin bir kubbe ile örtülüp, köşelerde yer alan halvet hücrelerinin küçük kubbelerle örtüldüğü sistemdir. Bu plana uygun olarak inşaa edilen sıcaklık bölümünün ortasında göbektaşı, göbektaşının doğu yönünde iki, batı yönünde bir halvet odası bulunmaktadır. Günümüzde Umurbey Hamamı’nda göbektaşı mevcut değildir. Ayrıca hamamdaki mermer kurnalar, soğukluk bölümündeki mermer fıskıyeli havuz ve mermer sekiler hamama daha sonradan konulmuştur. Sıcaklık kısmının duvarları daha geç dönemde renkli çini plakalarla kaplanmıştır. Halvet odalarının üzeri prizmatik üçgen şeklindeki tromplarla geçişin sağlandığı kubbelerle örtülüdür. Her bir kubbe sekizgen kasnaklıdır ve tepe noktalarında camdan sekizgen birer aydınlık feneri bulunmaktadır.
        Sıcaklık bölümünün bitişiğinde dikdörtgen planda yapıya eklenmiş ateş yanan ocak ve onun üzerinde su deposunun bulunduğu Külhan bölümü yer almaktadır. Burada hamama su dağıtımı için konulmuş bir su depo su, odunların konulduğu ateşlik, ocağın üzerinde bulunan sıcak suyun depolandığı metaldan bir kazan haznesi ve ocaktan çıkan dumanların tahliye edilmesi için yapılmış bir tüteklik (baca) bulunmaktadır. Ateşin dumanının hamamın altında bulunan kanallar yardımı ile dolaşarak duvarların içindeki tuğladan yapılmış künkler (boru veya baca) yardımıyla ısınmayı sağlayan bölüm ise Cehennemlik bölümüdür. Günümüzde Isıtmalı hamamlarda bulunan külhan ve cehennemlik bölümünü, künk boruları ve Hypocaust denilen temeli Roma Dönemi Hamamlarına dayanan alttan ısıtmalı sistemi Umurbey Hamamı’nda görmek mümkündür. Soğukluk kısmının duvarları bazen bir bazen iki sıra kesme taş, arasına bir sıra dikine konulmuş tuğlalardan oluşturulan almaşık duvar örgüsü tekniğinde örülmüştür. Diğer bölümler moloz duvardır.
        1518’de çıkan yangında hasar gören hamam 1556’da tamir edilmiş, 1854 depreminde yeniden hasar görmüş ve 1930’lu yıllarda Ermenilere satılmıştır. 1960 ve 1990 yılları arasında kullanılmış, daha sonra terkedilmiştir. Bitişiğinde bulunan eski bir ipek fabrikası ile birlikte aynı kaderi paylaşan bu yapı 2008 yılında Tofaş tarafından yeniden restore edilmiştir. Bu restorasyon sırasında soyunmalık ve sıcaklık kubbelerine sonradan eklenmiş olan kademeli sekizgen çatı aynen bırakılmış ancak iç kısımdaki duvarlarda bulunan alçı sıvalar ve çini plakalar tümüyle temizlenerek hamamın özgün yapısı korunmaya çalışılmıştır. Doğusuna fuaye kısmı eklenerek sanat galerisine dönüştürülen Umurbey Hamamı bu haliyle günümüzde çeşitli sanatsal ve kültürel etkinlikler için kullanılmaktadır

Sevcan TÜRE'den alıntıdır.
http://www.yildirim.gov.tr/umurbey-hamami

13 Kasım 2016 Pazar

REŞAT OYAL KÜLTÜR PARKI FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN


40 hektarlık büyüklüğü ile Bursa’nın en önemli parkı olan Kültürpark, konumu ve yeşil dokusuyla kentin ve kentlisinin gözbebeği olmaya devam etmektedir. Koşu, bisiklet ve yürüyüş yolları yeniden düzenlenirken, giriş kapılarından oturma ve dinlenme alanlarına, gölgeliklerden çeşmelere, heykellerden lunapark ve çocuk oyun alanlarına kadar birçok noktada yenilenmiş ortamıyla Bursalı vatandaşlarımızın hizmetindedir.
06 Temmuz 1955’te zamanın Belediye Başkanı Reşat OYAL tarafından hizmete açılan Kültürpark, 1963’te ilk kez düzenlenen “Bursa Festivali” ne ev sahipliği yapmıştır. 1992-1997 arasında BURFAŞ’ın düzenlediği bir çok fuara da ev sahipliği yapan Kültürpark, 1999 yılında Belediye Meclisi’nin aldığı kararla kurucusu merhum Reşat OYAL’ın ismi ile anılmaya başlamıştır.

2006 yılında baştan başa yenilenmiş ve yepyeni bir çehre kazanarak, adeta “ikinci bahar”ını yaşamaya başlamıştır. Toplam alanı: 394.000 m2 olan Kültürpark 2006’daki yenilenen yüzü ile 143.000 m2 olan yeşil alanını 179.000 m2 olarak genişletmiş ve daha fazla yeşil alana kavuşmuştur.
http://www.bursa.bel.tr/resat-oyal-kulturparki/sayfa/183

9 Kasım 2016 Çarşamba

Umurbey Tarihi Doğu Çınarı (Bursa)

UMURBEYTARİHİ DOĞU ÇINARI FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN


Doğu çınarı (Platanus orientalis), çınargiller (Platanaceae) familyasından 25–30 m boy, 5–6 m çap yapabilen bir çınar türü.
Serbest büyüdüğü zaman kısa gövde, kalın dal ve geniş tepe yapar. Gövde ve dallar açık gri veya yeşilimsi gri renklidir. Yaşlı gövdelerin kabukları diğer türlerinkilere nazaran daha küçük levhalar halinde kalkar ve yavaş dökülür.
Açık yeşil yapraklar 5-7 lopludur. Lobları çok derin, orta damara kadar ulaşan oyuntuları vardır. Bunların uzunlukları enlerinden daha fazla olduğu gibi, uçları da sivridir. Kenarları gelişi güzel kaba dişli veya düzdür. Tam gelişmiş yaprağın alt yüzü hemen hemen tüysüzdür. Genişliği 10–20 cm'ye ulaşan yaprağın 3–8 cm uzunluğunda dip tarafı huni gibi genişleyerek tomurcuğu içerisinde saklayan bir sapı vardır. 2-2,5 cm çapındaki birleşik meyveden 2-6 tanesi uzun bir sap üzerinde yer alır.
Avrupa'nın güneydoğusundan Hindistan'a kadar İran ve Türkiye'yi de kapsayan bölgede yayılış yapar.


Umurbey İpek Fabrikası (Bursa)

UMURBEY İPEK FABRİKASI FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

1518’de çıkan yangında hasar gören hamam 1556’da tamir edilmiş, 1854 depreminde yeniden hasar görmüş ve 1930’lu yıllarda Ermenilere satılmıştır. 1960 ve 1990 yılları arasında kullanılmış, daha sonra terkedilmiştir. Bitişiğinde bulunan eski bir ipek fabrikası ile birlikte aynı kaderi paylaşan bu yapı 2008 yılında Tofaş tarafından yeniden restore edilmiştir. Bu restorasyon sırasında soyunmalık ve sıcaklık kubbelerine sonradan eklenmiş olan kademeli sekizgen çatı aynen bırakılmış ancak iç kısımdaki duvarlarda bulunan alçı sıvalar ve çini plakalar tümüyle temizlenerek hamamın özgün yapısı korunmaya çalışılmıştır. Doğusuna fuaye kısmı eklenerek sanat galerisine dönüştürülen Umurbey Hamamı bu haliyle günümüzde çeşitli sanatsal ve kültürel etkinlikler için kullanılmaktadır

Umurbey Türbesi (Bursa)

UMURBEY TÜRBESİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN


Umurbey Camii nin yanında, külliye içindedir. 1461 yılında yaşamını yitiren Kara Timurtaş Paşa nın oğlu Gazi Umur Bey in mezarı bulunmaktadır. Umurbey Camii nin bahçesindedir. 4,60X4.60 metre boyutlarında kare planlı olan türbenin duvarları tuğla ile örülmüştür.  
Sivri ve geniş kemerli dört tuğla sütun üzerindedir. Üzeri kubbe ile örtülmüş olan yapının içinde bulunan Umur Bey in sandukasındaki taş işçiliği çok dikkat çekicidir. Lahdin baş ve ayak taşları zarif oymalarla süslüdür. Baş ucunda:  Umur Bey bin Timurtaş  ayak ucunda ise:  865-1461 yazılıdır.