21 Kasım 2016 Pazartesi

Veled-İ Yaniç Cami (Bursa)

VELED-İ YANİÇ CAMİİ VE ÇEŞMESİ FOTO ALBÜMÜ İÇİN RESMİ TIKLAYIN

Veled-i Yaniç Cami ya da Yaniçoğlu Cami, Bursa'nın Osmangazi ilçesi, hisar semtinde bulunan camidir. Kapısı üzerindeki yazıtına göre 844 Hicri Safer ayında (Temmuz 1440) Yaniçoğlu Hacı Hayrûddin oğlu Mahmud Çelebi tarafından yaptırılmış erken dönem osmanlı mimarisi yapısıdır. Mimarı bilinmemekte olup, kitabe ve vakfiyesi mevcuttur. Plan şeması ve özellikle son cemaat yerinin kullanılışı nedeniyle müstesna bir düzenlemeye sahiptir.
Veled-i Yaniç Camisinin bahçesinde bulunan mezarda camiyi yaptıran Veled-i Yaniç yatmaktadır. Asıl adı Mahmut olan Veled-i Yaniç, aslen kıpçak kökenli ve sufidir. Babası Yaniç oğlu hacı Hayrûddin’dir. I. Murad Hüdâvendigâr ve Yıldırım Bayezid dönemlerinde (15. Yüzyıl) Bursa’da devlet hizmetinde bulunmuştur. Osmanlı Devleti ilk dönem kumandanlarından olan Veled-i Yaniç, I. Bayezid’in Timur’a karşı savaştığı ve kaybettiği Ankara Muharebesi’ne de katılmıştır. Mısır Memlûk Sultanı Nasır Muhammed bin Kalavun’ın emrinde iken, bazı siyasal olaylara karışarak kaçmak zorunda kalmış ve Osmanlı hizmetine girmiştir. I. Murad tarafından Sırp seferi sırasında Gelibolu’da kıyı güvenliği sağlamakla görevlendirilmiştir.[1]
Ne var ki, mescidin bahçesinde bulunan ve 18. Yüzyılda yenilendiği veya yaptırıldığı sanılan mezarlığı Hicri 736 Miladi 1335 tarihlidir. Ancak bu tarih, Veled-i Yaniç’in aktarımdaki yaşam öyküsü ile örtüşmemekle birlikte, inşa kitabesine de uygun düşmemektedir. Bir insanın öldükten 105 yıl sonra bir mescid inşa etmesi mümkün olmadığına göre bu tarihlerden birinde yanlışlık vardır. Bu yanlış tarih de herhalde mezar taşındaki olmalıdır. Bu nedenle Veled-i Yaniç'in 1335 yılında öldüğü ifadesi araştırmacılarca kabul görmez.
Raif Kaplanoğlu'nun aktardığına göre 1955 yılındaki bir gazete haberinde bu tarihte kâgir olan yapının, biri büyük iki kubbesi olduğu yazılıdır. Mescitte süslemelerin de olduğundan bahsedilir. Veled-i Yaniç her ne kadar özgün halini koruyamamış olsa da, bugün hala karşısında bulunan çeşmesi ile ayakta ve kullanımdadır. Cami’nin 25 yıllık kadrolu imamı Harun Baykul’un aktardığına göre camiye minber 1993 yılında kendisi görevdeyken gelmiştir. Bu tarihten sonra Cuma ve bayram namazlarına açılmış. Mescit iken camiye dönüştürülmüştür. Ayrıca camiye resmi kadro verilme tarihi de 1988 yılıdır. Yine Harun Baykal'ın aktardıklarına göre cami içi aslen nitelikli süslemeler barındırmaktaydı, fakat geçirdiği tadilatlar neticesinde düz badana ile kapatıldı.[3]
Asıl ibadet alanı; 6,48 X 6,76 metre iç ölçülerinde olan camide, 3,46 metre derinliğinde bir son cemaat yeri vardır. Ana mekânın üzeri, sekizgen kasnak üzerine oturan kurşun kaplı büyük bir kubbe ile örtülmüştür ve bu mekân 7 pencere ile aydınlatılmaktadır. Doğu ve batı yönleri duvarla kapatılmış olan son cemaat yerinin kuzey cephesi, yüksek kalkan duvarlı ve kirpi saçaklıdır. Duvarları moloz taş ve tuğla örgülü olup, bugün üzerleri sıva ve badana ile kapalıdır. Caminin en önemli özelliği 3,46 metre genişliğinde, tek kemerli, üzeri kubbe örtülü son cemaat yerinden sonra 3,43 metre genişliğindeki başka bir kemerle asıl ibadet alanına geçilmesidir. Hızırlık Mescidi ile son cemaat ve asıl ibadet yerine girişi sağlayan geniş kemerlere sahip oluşu nedeniyle benzerlik gösterirler.[2]
Son cemaat yerinin kullanılış tarzı üzerinde durmak gerekir. Bu bölgede normalde kemerlerin içerideki kapalı alana açılması gerekirdi ancak son cemaat duvarında da açıklık vardır. Alışık olmadığımız bir biçimde son cemaat yeri ile sahın arasında kapı bulunmamaktadır. Bu açıklığın duvarla kapalı olmadığı da muhakkaktır. Şimdiki duvar bir örtüden ibarettir. Kitabe de kemerin üstüne konmuştur; duvar olsaydı, kemerin içine konurdu; mutad olan budur. Kati bir delil olmamakla beraber, bu kitabe açık kemer şıkkına bir işarettir. O 3,5 metrelik açıklıkta bir parmaklık muhakkak vardı. Kuzey cephesinin açık olması ile kışın nasıl ibadet yapıldığı merak konusu olmaktadır.[4][5]
Kubbe baklavalı bir kuşakla oturur; kasnak yerden 5,10 metrede başlar yüksekliği 1,90 metredir. Üst sıra pencere yoktur. Yalnız beden duvarlarında dört adet altlık, kasnakta üç adet pencere yapıyı aydınlatmaktadır. Mihrabın yanındaki iki pencere sonradan kapatılarak dolaba dönüştürülmüştür. Pencere kemerleri boşaltılmıştır. İçeride aktarmalar büyük boyda prizmatik üçgen (baklava) motifleri veren bir kuşakla sağlanmıştır.
Vakfiye, çoğunlukla vakıflar tarafından hazırlanan, kimlerin vakıftan yararlanacağı, gelirin nasıl dağıtılacağı, vakfın idaresinin nasıl sağlanacağı gibi konuları ihtiva eden izamnamelere verilen isimdir. Veled-i Yaniç Cami'sindeki vakfiye Hacı Musa kızı Hacı Ayşe’ye aittir. Hicri 906 yılı Şaban ayına, Miladi takvimle 1501 yılı Şubat ayına tarihlenmektedir. Caminin doğu duvarında ve kubbenin hemen altında yer alan vakfiye, Bursa’nın ikinci taş vakfiyesidir. Bu vakfiyede “Yaniç oğlu mahallesinde Hacı Musa kızı Hacı Ayşe’nin cami imam ve müezzinlerine gelir olarak altı ev yaptırdığı, bununla beraber bir miktar da para vakıf ettiği” belirtilmektedir.
Kitabe giriş kapısının kemeri üstünde, saçağa yakın bir vaziyette bulunmaktadır. 0,40x70 boyutlarındaki kitabe saçağa yakın olması nedeniyle yapılan tamirler esnasında duvarla saçak arasına iyice sıkışmış ve okunamaz hale gelmiştir. Mermerden, nesih harflerle Arapça yazılı kitabede mescidin Sultan Murad zamanında Hacı Hayruddin oğlu hacı Mahmut Çelebi tarafından 844 senesi Safer ayında yapıldığı yazılıdır.
Veled-i Yaniç Camisinin hemen karşı köşesinde cami çeşmesi ve farklı minaresi bulunur. Çeşmenin mermer kitabesinde Merhum Hacı Erkân Paşa’nın mahdumu Hakkı Bey’in hayratı olduğu yazılıdır. Çeşmenin üç kurnası vardır. İç içe geçmiş iki sivri kemerin ortasında yer alan alınlığında Hicri 1331 Miladi 1913 tarihli onarım yazıtı vardır. Ancak çeşmenin çok daha eski olduğu düşünülmektedir. Çeşmenin sivri kemerli nişi içinde bir oluk ile musluk bulunmaktadır. Eski resimlerinde, çeşme ve yazıtı dış kemerin ortasında ve çevresi boş olarak görülmektedir. Bundan, çevre dolgusunun yenileme esnasında yapıldığı anlaşılmaktadır. Aslına uygun olarak restore edilen çeşmenin, hem gövdesi hem de kemerleri kesme taş ile üç sıra örgülüdür. Çeşmenin üzerine dört ayak ve bunları birbirine bağlayan kemerlerin üzerinde mescidin minaresi yükselir.[7]
Minare, çok ilginç bir tarzda camiden tamamen ayrı inşa edilmiştir. Cami dışında giriş kapısının tam karşısındaki köşede bulunan çeşmenin üzerinde bulunmaktadır. Kaide olarak Veled-i Yaniç çeşmesinin som duvarı üzerine dört yığma ayakla oturtulmuş ve yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Dört yüzü açık olan minare görevi yapan bir tür kare bölmeli gölgeliktir. Üstü iki sıra kirpi saçakla kapatılmış ve ters kiremitle örtülmüştür. Beş basamakla çıkılan bir kule biçimindedir. Caminin alışılmamış başkalıklarından biri ve en zarifi de budur. Altında bulunan çeşmenin hemen yanından üst kısımdaki minare bölümüne çıkılan girişi vardır. Eski tuğla ile işlenmiş olan bu yapı bir çan kulesini andırmaktadır. Bu özelliği açısından Osmanlı mimarisinin en ilginç minarelerinden biridir. Minare’nin böyle oluşu, caminin eski bir kilise ve minarenin eski bir çan kulesi olduğu yönünde iddialara sebep olmuşsa da, bu durumu destekleyecek herhangi bir delil bulunmamaktadır. Aksine cami doğru olarak kıbleye yönlendirilmiş ve yapı tekniği gibi kemer ve tonoz çizimi de 15. Yüzyıl Türk formlarına uygun inşa edilmiştir. Her ne kadar minare küçük bir çan kulesi gibi duruyorsa da buralarda eski bir kilise veya manastır bulunduğu sanılmamaktadır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Veled-i_Yani%C3%A7_Cami

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder